Wednesday, February 20, 2013

Kuran'ın Kültürel Kaynakları - II


ODTÜ Teoloji Sempozyumunda yaptığım sunumun devamı. Toplam 4 bölüm olacak. Yazıya dökmesi vakit alıyor.

II. Aramice Yazı Dili

Haritada gösterilenlerin hepsi Arapça konuşan topluluklardır. (Güney Arapça, yani Yemen Arapçası ile akraba bir dil konuşan Habeşistan hariç.) Günlük konuşma dilleri Arapçadır. Arap dünyasından söz ediyoruz.

Ancak bu dünyada, gerek Hıristiyan gerek Yahudilerin litürji dili, yazı dili, Arapça değil Aramicedir. Kutsal metinleri yazdıkları ve tefsir ettikleri, ilahi ve ibadetlerini icra ettikleri, “kutsal” sayılan hukuki metinleri yazdıkları dil budur. Arapçayla akraba bir dildir. MÖ 1. binyıl başlarından itibaren Suriye, Filistin ve Mezopotamya’nın ortak konuşma dili, MÖ 6. yy’dan itibaren tüm Ortadoğu ve İran’ın “yüksek” kültür dili olmuştur. 1600 yıldan beri yazılı kültüre sahiptir.

İslamiyetin doğduğu dönemde bu dil, her biri eski “emperyal” Arami alfabesinden türemiş iki veya üç ayrı yazı ile yazılmaktadır.
En eski Arami yazısı, MÖ 6. yy
Yahudi Aramicesininin kültürel odağı Babil – yani Sasani devletinin başkenti olan Medain/Ktesifon – kentidir. Burada yaygınlaşan elyazması harfleri, bugün İsrail’de kullanılan ve “İbrani yazısı” diye bildiğimiz biçime evrilmiştir.
Yahudi Aramicesi, Irak, 8. yy 

Yahudi Aramicesi, Yemen, 11. yy
Özellikle İran’a tabi Nasturi ve Keldani Hıristiyan cemaatlerinin kullandığı Serto yazısı yine Babil ve Ninive’den – yani Musul’dan – intişar etmiştir. Buna karşılık Urfa’dan yayılan Estrangelo yazısı Yakubi (Süryani Kadim) ve diğer Monofizit mezheplerde rağbet görmüştür. Bu iki yazı tipiyle yazılan Hıristiyan Aramicesine “Süryanice” adını vermek adettendir. Her üç yazı tipi, aynı alfabenin faklı şekillerde işleklik kazanmış biçimleridir. Harf adları ve sıralaması aynıdır; ufak tefek farkları saymazsak yazım kuralları da aynıdır.
Serto yazısı, Suriye, 9.-10. yy

Serto yazısı, Irak, erken İslam dönemi
Arap dilinin yazılı örneklerine, özellikle Ğassani egemenliğindeki Ürdün ve Güney Suriye yöresinde, M 4. yy’dan itibaren rastlanıyor. Muhammed’in yaşadığı dönemde Arap yazısının, gayet seyrek olarak, bir tür not alma aracı olarak kullanıldığı anlaşılıyor. Eldeki nümunelerin tümü “falan bin filan bu mevkii savunmak için gönderildi” gibi kısa yazıtlardan veya “on deve aldım şu kadar dinar borcum var” gibi ticari notlardan ibarettir. Henüz harf noktaları (seslileri gösteren harekeler değil, mesela b ile t veya n’yi birbirinden ayıran noktalar) icat edilmediği için, el yazısında çoğu harfi birbirinden ayırmak zordur. Hazır birtakım kalıp-sözlerin kaydedilmesine, veya ezberlenmiş bir metnin hatırlanmasına yarayacak bir tür steno notasyonu sözkonusudur.

Arap yazısı ancak Muhammed’in vefatından yaklaşık 80 yıl sonra, Abdülmelik b. Mervan zamanında noktaların eklenmesiyle standartlaştırılmış, metni önceden bilmeyen bir insanın okuyup doğru okuyacağı biçime kavuşturulmuştur. İslam öncesi dönemde bu yazıyla Arapça herhangi bir dinî veya edebî bir metnin kaleme alındığına dair bir belirti yoktur. Aslına bakarsanız, Yahudi ve Hıristiyan cemaatleri dışında, henüz yazılı metin gerektiren bir edebî veya idari veya dini kültür yoktur. [Muhtemel itirazlara karşı hemen belirtelim ki, İslamöncesi döneme ait şiirlerden oluşan Muallakat, 8. yy ortalarında Şam’da Hammad el-Raviye tarafından yazıya aktarılmıştır. Hammad’ın, alfabenin her harfi için ezbere yüz kaside söyleyebildiği rivayet edilir, ki bu rivayet de, eğer doğruysa, Muallakat’ın bu tarihten önce yazılı olmadığına delildir.]
4. yy'a ait Arapça Nabati yazısı


6. yy'a ait Arapça yazı
Basit bir gerçeğe değinelim: “İncil” ve “Tevrat” adı verilen Kutsal Kitap’ın 8. yy’dan önce kısmen veya tamamen Arapçaya çevrildiğine dair hiçbir belirti yoktur. Kaldı ki böyle bir şey mümkün değildir, çünkü ne buna izin verecek bir Arapça yazı dili vardır, ne böyle bir çeviriyi gereksinecek bir kurumsal altyapı mevcuttur. [Oysa güçlü bir Hıristiyan krallığının hüküm sürdüğü Habeşistan’da, İncil İslamdan yaklaşık yüz yıl önce Habeşçeye çevirilmiştir.]

Hz. Muhammed’in Aramice yazı diline vakıf olduğuna dair bir bilgiye sahip değiliz. Aksi yöndeki deliller güçlüdür. Mesela, peygamberin ilk eşinin amcaoğlu olan Waraka b. Nawfal’in “Allah’ın izin verdiği ölçüde Hıristiyan yazısı yazmayı öğrendiğini” hadis kaynaklarından öğreniyoruz. Bunun sıra dışı bir başarı olarak takdim edilmesi, Muhammed’in çevresinde bu yazıyı bilenlerin ender olduğunu gösterir. Aynı şekilde, yaşamının son yıllarında peygamberin “Yahudi yazısını bilen (veya öğrenen)” Zeyd b. Sabit’i yazman olarak görevlendirdiğini ve Zeyd’in bu sayede seçkin bir konuma geldiğini öğreniyoruz. Yazman olarak görevlendirilen kişinin Yahudi (diğer kaynaklara göre Süryani) yazısını bilen biri olduğunun vurgulanması yeterince ilginçtir. Bu bilgiye sahip kişilerin, erken İslam toplumunda parmakla gösterilecek sayıda olduğu anlaşılıyor.  

Sonuç
Bu söylediklerimizden çıkarılabilecek ana sonuç, Hz. Muhammed’in Kutsal Kitap’a ve diğer Yahudi ve Hıristiyan dinî metinlerine birinci elden vakıf olamayacağıdır. Faraza Muhammed’in ilkel Arap yazısını bildiğini düşünsek bile, bu dilde okuyabileceği bir literatür mevcut değildir. İbrahim, Musa, İsa ve diğer Kutsal Kitap karakterlerine ilişkin edinmiş olduğu bilgiler, kendisine ancak sözlü aktarım yoluyla ulaşmış olabilir. Sözlü aktarım kaynaklarının ise bol ve kolay ulaşılır nitelikte olduğunu önceki bölümde gördük.

Kuran’ın “Tevrat” ve “İncil” adını verdiği kitaplar hakkında kullandığı ifadeleri, veya bu kitaplardan eksik, yanlış veya yüzeysel olarak aktardığı hikâyeleri bu açıdan değerlendirmek bize ilginç ve gerçekçi bir bakış açısı kazandıracaktır.
  1. Bay Sevan, merakımı mazur görünüz, basılı en eski kuran kaç yılıdan kalmadır ve burada dediğinize göre Arapça yazılı kayıt o tarihte olmadığına göre en ski Arapça kayıtlar kaç yılına aittir? Ufuk açıcı yazılar için de teşekkürler.
    Yanıtla
  2. vakur can koçak23 Şubat 2013 06:12
    Bu konuyla ilgili hiç bir araştırmam olmadı.. Fakat bu yazıyı okumadan önceki düşündüğüm ve bence böyle olmuştur dediğim şeylerle, okuduktan sonra ki düşüncelerimin ve yazılanların benzerliğini gördüm.. Demek ki insanoğlunun körükörüne; duyduklarıyla yaşadıklarıyla ve hangi ülkede doğduysa o ülkenin dinini kabul etmesi fikir yürütememesi ne büyük CEHALETTİR..
    Yanıtla
  3. Filoloji, Paleografi, Epigrafi enteresan branşlar… Doğrusu, benim de ilgimi cezbediyor…

    Hele hele bahis konusu, daha sonra İslâm yazısı olarak kabul edilen Arap yazısı olunca ve o yazının muhteşem kaligrafik tekâmülü hesap edilince, Sevan Efendi’nin ve başkalarının yazdıklarına/araştırdıklarına kayıtsız kalmak mümkün değil!

    Bu branşların, Hz. Peygamber dönemine ilişkin sormaları ve cevaplamaları gereken kanaatimce çok soru var! Bu sorular ve bunlara cevap olacak arkeolojik/epigrafik bulgular İslâmî ilimler ihtisası olan benim gibi müslümanları DOĞAL ama DOLAYLI OLARAK ilgilendiriyor!

    “Dolaylı olarak” deyişim kimseyi şaşırtmasın! Çünkü, DOĞRUDAN olanı Kurân’dan almaktayız ve Kurân’ın yaşı, HIFZ/HAFIZLIK yoluyla muhafazası, Hz. Ebûbekir/Ömer/Osman devirlerinde toplanması ve MUSHAF hâline getirilmesi, yâni Kurân’ın tahrifattan korunmuşluğu ve TAM OLARAK bizlere ulaştırıldığı noktasında muazzam bir konfora sahibiz! Bunu, Topkapı Sarayı’ndaki tarihî Mushaf başta, Hz. Osman’ın çoğalttığı 5 ya da 6 kopya mushaftan hiçbirinin elimizde bulunMAdığını bilerek söylüyorum. Çok detay isteyenlerin Sn. Tayyar Altıkulaç’ın bu sahadaki yıllar süren çalışmalarını ve sonuçlarını incelemelerini öneririm.

    Yâni, sözün özü Kurân bize MUSHAF olarak yazılı biçimde ulaşMAmış olsaydı bile, MUKABELE yoluyla ve HAFIZLARIN HIFZI ile 14 asırı aşarak zâten ulaşacaktı… Şu Ramazan Mukabelesi tarih aşan bir fenomendir!

    Bu çerçevede ulaşan 14 asırlık kutsal metnin, biz inananlara ve objektif araştırmacılara DOLAYLI ama DOĞAL OLARAK telkin ettiği sualler var!!

    Meselâ, ben bu sualleri Bakara:282’de gördüm!

    Şu linkten, muhtelif çeviriler marifetiyle âyet incelenebilir… Ben bir çeviriyi ön plana çıkarmak istemiyorum!

    http://www.kuranmeali.com/ayetkarsilastirma.asp?x=14&y=15&sure=2&ayet=282

    Bu âyet içeriği itibariyle “Müdâyene Âyeti” olarak isimlendirilmiş ve Kurân’ın en uzun âyeti! Bakara da Kurân’ın en uzun sûresi! Bakara Sûresi’nin peyderpey Hicret ile Mekke’nin Fethi arasındaki yıllarda nâzil olduğu biliniyor.

    Âyet dikkatli bir nazarla incelenirse, Kurân’ın sözleşme hukuku vazettiği; başka açıdan noterlik mevzuatı tâlim ettiği görülür…

    282. âyetin tam olarak hangi sene nâzil olduğunu bilemiyoruz! Ama eğer en geç tarihi tercih ederek “mîlâdi 630” dersek, Hz. Peygamber’in bu âyet doğrultusunda BİZZAT iki yıl boyunca (Vefât: 632) tatbikatı olduğunu düşünebiliriz?!

    Buradan hareketle, âyetin hitâp ettiği tarih ve coğrafya için şunları merak ediyor ve soruyorum:

    1) 282’ye 283’den baktığımızda anlıyoruz ki, seferde olmak dışında yazmak/yazdırmak sûretiyle sözleşme yapmak imkânı var! Acaba hangi yazıyla?! Aramî veya Arabî?!
    2) Arap yazısı bu âyetin nüzûlünden sonra ve tatbiki ihtiyacıyla gelişme trendine girmiş olabilir mi yoksa âyet sözleşme hukuku için yeterli Arabî yazım vasatına mı nâzil oldu?!
    3) Eğer, âyet Aramî yazısının yaygın kullanıldığı bir devire sözleşme hukuku vazettiyse, elimizde bunu destekleyecek yeterli bulgu var mıdır? (Müslümanların yaptıkları sözleşmeler?)
    4) Ümmî Peygamber’in (ASS) bu âyet bağlamında yazılı sözleşme hukuku ve Kurân’ın hafızlık yanında yazımı için usûl vazetmesi, Arabî yazıyı güçlendirmesi seküler bakışla ne ifade eder?!
    5) Yeni bazı bulguların, Hz. Peygamber devrindeki yazının mükemmel olmasa bile “yeterli” sayılarak edebî/hukukî/ticarî/dînî metinlerde kullanıldığı göstermesi ihtimali var mıdır?

    Bu madde sebebiyle dikkatimi çeken bir haberi paylaşıyorum:

    http://www.hurriyet.com.tr/dunya/10410097.asp

    http://dsc.discovery.com/news/2008/11/18/islamic-inscription.html

    http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/j.1600-0471.2008.00297.x/abstract

    Mâkul olan ama militan olmayan herkese SELAM!

    N_S
    www.kuranizeka.com
    Yanıtla

No comments:

Post a Comment